Ketebe yayınları askeri hatırat türünde bir kitabı kültür dünyamıza kazandırarak kanaatimce önemli bir iş yapmış. Zira ne kitabı yazan asker hayatta ne de kitabın konusu şu an için popüler bir konu. Bahsettiğim dezavantajlı konumuna rağmen bu kitabı yayınlayarak Osmanlı Devleti'nin son demlerine, I.Dünya Savaşında neler olduğuna ve sonrasında olan olaylar ve olgular kitap üzerinden dikkatli bir gözle bakıldığında gözlemlenebiliyor.
Kitap devrin Irak coğrafyası hakkında önemli bilgiler içeriyor. 20. sayfada Rıdvaniye, Bağdad, Aneh, Hadise, Ebukemal ve Felluce hakkında değerli tarihi coğrafya bilgileri edinmekteyiz.
Kitabın 55-58. sayfalarından Konya'nın o günkü tarihi coğrafyasını öğrenebilmekteyiz.
Osmanlı Devletinin savaştan önce buralarda sanayii için değerlendirilebilecek zift gibi malzemeleri değerlendirmediğini bu arada öğrenmekteyiz. Zaten tembelliğe ve ittiahtçı /itilafçı kısır siyasi çekişmelerine gömülmüş bir devletin bununla ilgilenmesi de doğrusu zor olurdu.
I.Dünya Savaşı'nda müttefiğimiz olan Almanların savaşta çekilişle askerlerimize madalyalar verdiğini sayfa 48 'den
öğrenmekte ve kitabın yazarı olan şahsa bu madalyalardan birinin çekilişe katmaksızın/ yolsuzluk yapılarak verildiğini bunun da yazar tarafından normal karşılandığına göre toplumsal çürümüşlük seviyesini gösterdiğini de görmekteyiz.Ayrıca aynı yönde bu askere ailesinin mektıupla beraber gönderdiği paraya üstleri tarafından el konularak verilmediğini sayfa 49'dan öğrenmekteyiz. Osmanlı tarihe karışıp cumhuriyet kurulduktan sonra haziran 1934'de komşusu olan Celal Bayar aracılığıyla dolayısıya yolsuzlukla Turhal Şeker Fabrikalarında işe girdiğini yine sayfa 81'den okumaktayız. Böylece toplumsal ahlaki çürümüşlüğün devam edegeldiğini gözlemleyebilmekteyiz.
Suriye de Şam ordusunun darmadağın vaziyette olduğunu ve ( bu savaşta Osmanlı subaylarının ki çoğu İttihatçıydı ) subayların görevlerini gereğince yapmadığını sayfa 50'den öğrenmekteyiz sayfa 50'den. Hatta İttihatçıların devleti yönettiği bu dönemde askerin iaşesinin dahi devletçe verilmediğini askerin ve erbaşın kendi cebinden yemek ihtiyacını karşıladığını sayfa 51'den öğrenmekteyiz.
Almanya ve Avusturya askeri personelinin Çamalan nam mevkide ayrıca bulunduğunu savaşta ateşkes ilanından sonra bunların gittiğini bu iki devlete ait askeri malzemenin askerimizce yağma edildiğini 53. sayfadan öğrenmekteyiz. Düzen ve adalet demek olan devlet zihniyetinin yok olduğunu çürümüşlüğün bir başka görüntüsüyle burda görmekteyiz.
Sayfa 57'de askerin devletin asker için verdiği buğdayını sattığını ve şikayet üzerine yapılan soruşturmadan da bir şey çıkmasıyla toplum ve devletteki çürümeyi görebilmekteyiz.
Sayfa 69'da kumandanlar kaçtığı gibi kendisi de kaçan yazarın halktan silahlı iki kişinin kendisinin üstündeki değerli eşyalarını gasbettiklerini belirtiyor. Bu da toplumsal çürümenin bir başka görüntüsüdür.
Ateşkes gereği silahlarımız da İngilizlere teslim edileceğinden bunun önüne geçmek için topların saklandığını sayfa 55'den ve ilerleyen sayfalardan da topların kamalarının yok edilerek topların işe yaramaz hale getirilerek İngilizlerin eline geçmesinin engellenmeye çalışıldığını görmekteyiz. Yapılan tek mantıklı karşı hamle bu olmuş.
Askerin ilgilenmesi gereken öncelikli konu askerlik mesleğiyle ilgili olarak kendini geliştirmek iken sayfa 61'den kitabı yazan askerin ve arkadaşlarının devrin modernist atmosferinin etkisiyle roman okuduklarını görmekteyiz. Manzara tam olarak M.Akif'in resmettiği gibidir. İmam, Avrupa siyasetiyle ilgileniyordu; Avrupa'daki Osmanlı elçisiyse Kur'an tefsiri okuyordu der M.Akif .
Asker roman okuyor, romancı yazarlar ise o dönemde devlete askeri istikamet çizmeye çalışıyorlardı.
Bir dengesizlik halinin o dönemde etkin olduğunuı görebilmekteyiz.
İngiliz zırhlı savaş gemilerinin ateşkesten sonra Çanakkale'yi ellerini sallaya sallaya geçip Mudanya da her tarafı rastgele bombaladıklarını Kurtuluş Savaşı'na giden süreçle ilgili önemli bir ayrıntı olarak öğrenmekteyiz sayfa 68'den.
Yazar savaştan önce hatta şaşırtıcı bir biçimde günümüzde bile bazılarınca haklarında kahramanlık destanları uydurulan İttihatçı subayların askerden evvel savaştan kaçtığını , devletin başına bu belayı İttihatçıların açtığını net olarak belirtiyor sayfa 69'da.
Osmanlı döneminde dostça yaşandığı söylenen Ermeni ve Rum azınlıkların ellerine güç geçtiği zaman nasıl Yunan ordusunun desteğiyle veya Yunan ordusuyla birlikte Müslüman ahaliyi vahşice katlettiklerini, yaktıklarını , hatta daha vahşi yolları takip ettiklerini ve kadınların kızların namuslarına saldırarak tecavüz ettiklerini sayfa 71'!den öğrenmekteyiz. Kuva-yı Milliye'nin işte bu duruma tepki olarak doğduğunu sayfa 72'den okuyabilmekteyiz.
Irak Cephesi Hatıraları kitabı hem toplumsal ve Osmanlı Devletindeki çürümeye hem de İttihatçıların çoğunun savaştaki gerçek haline ışık tutmaktadır. Bunun yanısıra kitabı hazırlayanların sonraki hayatını da kitabın sonuna çeşitli belgelerle birlikte eklemeleri Cumhuriyet tarihi çalışmaları için de yararlı bilgiler sunmaktadır.
Not: Allah kitabın yazarına rahmet eylesin ve taksiratını affetsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder