Tunus’ta doğdu. Babası tarafından Sicilya valiliğine tayin edildiyse de eğlence ve içkiye düşkünlüğü yüzünden azledilip hapse atıldı. Babasına kin ve nefret duydu. Planlar yapmaya başladı. Yaptığı bir entrikayla babası Sicilyalı üç görevli tarafından 28 Şâban 290’da (27 Temmuz 903) öldürüldü. Öldürenler ödüllendirileceklerini zannederken o hapisten çıktı. İfrîkıye’ye gidip emirliğin başına geçti ve babasını öldürenleri sanki kendi onlara emretmemiş gibi babamın katilleri diye suçladı. Ardından öldürtüp cesetlerini meydanda astırdı. Tubne’de bulunan kardeşi Ebû Abdullah el-Ahvel’e babasının ağzından bir mektup yazarak çok acele gelmesini istedi. Babasının öldürüldüğünü bilmeyen Ebû Abdullah gelince de onu, amcalarını ve kardeşlerinden ele geçirdiklerini katlettirdi. Vezirliğe Abdullah b. Sâiğ’i, Dîvânü’l-harâc’a Ebû Müslim Mansûr b. İsmâil’i tayin etti. Yine içki ve eğlenceye dalıp devlet işlerini ihmal etti. Rebîülâhir 292’de (Şubat-Mart 905) Tunus’tan ayrılıp Kayrevan’a geçti.
Bu sırada Berberî Kutâme kabilesinin desteğiyle Mağrib’de bir İsmâilî üssü kurmayı başaran Ebû Abdullah eş-Şiî Ağlebîler’i tehdit ediyordu. Ziyâdetullah’ın babası döneminde kardeşi Ebû Abdullah el-Ahvel idaresinde gönderilen bir ordu Ebû Abdullah eş-Şiî karşısında yenilmişti. Ziyâdetullah, rakiplerini ortadan kaldırıp düzeni sağladıktan sonra Mîle, Satîf ve Kostantîne şehirlerini ele geçiren Ebû Abdullah eş-Şiî’ye karşı akrabalarından İbrâhim b. Habeşî kumandasında 40.000 kişilik bir ordu sevketti. Kastilya (Kaştâle) şehrine ulaşıp burada altı ay kadar kalan İbrâhim, özellikle Kutâme halkından Ebû Abdullah eş-Şiî’ye itaat etmeyen kalabalık bir grup kendisine katıldıktan sonra Keynûne şehrine yürüdü. Burada Ebû Abdullah’ın kuvvetleriyle yapılan savaşta İbrâhim ağır bir yenilgiye uğradı. Askerlerinden pek çoğu öldürüldü ve ordunun bütün ağırlıkları Ebû Abdullah’ın eline geçti. İbrâhim buradan Bâgāye’ye, ardından da Kayrevan’a döndü. Bu yenilgi yüzünden Ağlebî Devleti bir hayli sarsıldı.
Daha sonra Ziyâdetullah’ın 12.000 kişilik bir ordu ile yolladığı Hârûn b. Tubnî, Ebû Abdullah eş-Şiî’ye itaat etmiş olan Dârülmellûl şehri üzerine yürüdü; halkıyla savaştı ve surlarını yıktırdı. İlerlemeye devam eden Hârûn, Ebû Abdullah’ın gönderdiği süvari birlikleri karşısında mağlûp oldu. Hârûn ile birlikte adamlarından çok sayıda kişi öldürüldü. Ebû Abdullah bu arada Tîcîs şehrini barış yoluyla ele geçirdi. Bu gelişmelere çok üzülen Ziyâdetullah tekrar asker toplayarak Ebû Abdullah ile bizzat savaşmak üzere harekete geçti ve 293’te (906) Ürbüs (Laribus) şehrine ulaştı. Burada yeni katılanlarla birlikte daha da güçlenen Ziyâdetullah ordusuna bizzat kumanda etmek istediyse de bunun tehlikeli olacağı ileri sürülüp komutayı başka birine vermesi tavsiye edilince ordunun başına amcasının oğullarından İbrâhim b. Ağleb’i geçirdi. Diğer taraftan Ebû Abdullah eş-Şiî Bâgāye, Mecâne, Kastîliye ve Tifâş şehirlerini zaptetti.
İbrâhim b. Ağleb, Bâgāye’ye yürüyüp şehri kuşattı, ancak Ebû Abdullah’ın yolladığı 12.000 kişilik süvari birliği karşısında buradan ayrılmak zorunda kaldı. Ebû Abdullah eş-Şiî’nin askerleri Bâgāye’yi ve çevresini yağmalayıp geri döndüler. Ziyâdetullah’ın bütün gayretlerine rağmen Ebû Abdullah Tubne şehrini kuşatıp çetin bir savaştan sonra ele geçirdi (Zilhicce 293/Ekim 906). Onun Belzeme (Billizme) şehrini almasından sonra Ürbüs üzerine yürümesinden korkan Ziyâdetullah, askerlerinin başına İbrâhim b. Ahmed b. Ebû İkāl’i bırakarak buradan ayrıldı ve Rakkāde’ye gitti. Bâgāye, Tîcîs, Kafsa ve Kastîliye şehirleri Ebû Abdullah’ın hâkimiyetine girdi. Bu arada Ziyâdetullah’ın askerleri Tevzer’e (Tûzer) gitti. Ebû Abdullah da Ürbüs’e yürüdü ve 24 Cemâziyelâhir 296’da (20 Mart 909) şehri ele geçirdi. Ebû Abdullah’ın askerleri İfrîkıye şehirlerini peş peşe zaptederken Ziyâdetullah’ın askerleri onun karşısında sürekli yenilgiye uğradı. Ziyâdetullah, Ebû Abdullah eş-Şiî’nin gücü karşısında bir şey yapamayacağını anlayınca ailesini, servetini ve diğer kıymetli eşyasını alıp adamlarıyla birlikte Rakkāde’den ayrıldı (26 Cemâziyelâhir 296 / 22 Mart 909). Bunun üzerine halk Rakkāde’deki sarayını yağmaladı, Ebû Abdullah da kısa süre sonra Rakkāde’ye hâkim oldu. Böylece Mağrib’de 100 yıldan fazla hüküm süren Ağlebîler Devleti sona erdi ve bölge Fâtımîler’in hâkimiyetine girdi.
Ziyâdetullah, etrafında toplanan büyük bir halk topluluğu ile Trablusgarp’a, buradan da Mısır’a gitti. Fakat Mısır Valisi Îsâ b. Muhammed en-Nûşirî (en-Nevşerî), Ziyâdetullah’ın Mısır’a ancak halifenin vereceği emirle girebileceğini bildirdi. Ziyâdetullah ise geceleyin Fustat’a girmeyi başardı. Îsâ en-Nûşirî durumu öğrenerek ona engel olamayacağını görünce kendisini İbnü’l-Cessâs’ın sarayına indirdi; adamlarını da çeşitli yerlere yerleştirdi. Ziyâdetullah burada sekiz gün kaldı ve Bağdat’a gitmek üzere yola çıktı. Bu sırada adamlarının bir kısmı kaçtı. Bunların arasında bir kölesi de bulunuyordu ve Îsâ en-Nûşirî’den 100.000 dinar alarak onun yanında kalmıştı. Îsâ en-Nûşirî, köleyi Ziyâdetullah’ın ve Mısır’da kalan adamlarının durumunu bildirmesi için Halife Muktedir-Billâh’a gönderdi. Halife de mallarıyla birlikte orada kalan adamlarının kendisine gönderilmesini emretti. Rakka’ya gelen Ziyâdetullah, Bağdat’a girebilmek için Vezir İbnü’l-Furât’tan izin istedi. Vezir kendisine beklemesini bildirdi. Aradan bir yıl geçmiş, adamları dağılmış, Ziyâdetullah da içki ve eğlenceye dalmıştı. Durumu Halife Muktedir-Billâh’a haber verdiler ve kendisine intikamını alması için onu Mağrib’e yollamasını tavsiye ettiler. Bunun üzerine halife bir yazı ile durumu Ziyâdetullah’a bildirdi. Mısır Valisi Nûşirî’ye de bir mektup yazarak Mısır’dan Mağrib’e dönmesi için ona askerî ve malî yardımda bulunmasını emretti. Ziyâdetullah Mısır’a gelince Nûşirî, ihtiyacı olan adamlar ve para toplanıncaya kadar Zâtülhammâm’a gitmesini bildirdi. Burada uzun süre kaldı ve çeşitli hastalıklara yakalandı. Kölelerinden birinin kendisini zehirlediği ve bu yüzden sakallarının döküldüğü de söylenir. Ardından Ziyâdetullah Mısır’a dönüp Kudüs’ü ziyaret etmek maksadıyla yola çıktı. Ancak Remle’de vefat ederek burada defnedildi.
BİBLİYOGRAFYA
Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 334-337.
Ya‘kūbî, Târîḫ (nşr. Abdülemîr Ali Mühennâ), Beyrut 1413/1993, II, 358.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, bk. İndeks.
İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 180-201.
İbn Haldûn, el-ʿİber, IV, 205-207.
Seyyid Abdülazîz Sâlim, Târîḫu’l-Maġrib fi’l-ʿaṣri’l-İslâmî, İskenderiye, ts. (Müessesetü şebâbi’l-câmia), s. 317-320.
Hitti, İslâm Tarihi, III, 710-711, 957-976.
Âdile Ali el-Hamed, Ḳıyâmü’d-devleti’l-Fâṭımiyye bi-bilâdi’l-Maġrib, İskenderiye 1980, s. 153-155.
G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1981, s. 195, 211-212.
Muhammed et-Talbî, ed-Devletü’l-Aġlebiyye (trc. Müncî es-Sayyâdî), Beyrut 1985, s. 375 vd.
G. Demombynes, “Aglebîler”, İA, I, 150.
Fikret Işıltan, “Sicilya”, a.e., X, 594.
Eymen Fuâd Seyyid, “Fâtımîler”, DİA, XII, 228-229.
Muhammed Nûrî, “Benî Aġleb”, DMBİ, XII, 631-633.
Emîne Baytâr, “el-Eġālibe”, el-Mevsûʿatü’l-ʿArabiyye, Dımaşk 2000, II, 817-818.
Alıntıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder