MUSTAFA VARLI
SORUN KİMDE?
Zaman zaman bazıları, “neden gelişmiş batı ülkelerinde insanlar bizden daha rahat yaşıyorlar? Onların refah seviyesi neden bizden yüksek? Her sene onlar tatillere çıkıyorlar. Harcama yapıyorlar. Bizler neden sıkıntı içinde yaşıyoruz” diyerek ülkemizin fakirliğinden, geri kalmışlığından dem vuruyorlar.
Acaba arada bir sıklıkla işittiğimiz bu tür ifadelerin gerçeklik payı var mı, yok mu diye insan bazen düşünmeden edemiyor. Şayet bu söylenenler gerçek ise; acaba sorun nerede veya kimde? Hiç düşünüp araştıranımız var mı?
…………….
Aziz dostlar!
Bugün herkes biliyor ki; refah seviyesinin yüksek olduğu düşünülen batılı ülkelerin aslında nüfuslarına oranla çok verimli ve geniş toprakları yahut aşırı derecede yeraltı madenleri yoktur. Peki bu zenginlik ve refah seviyesi algısı nerden geliyor?
Söz konusu batılı ülkelere giden herkes bizzat görmüştür ki; onların vatandaşları aslında çok zengin ve varlıklı oldukları için değil savurganlıktan uzak, ölçülü ve dengeli bir hayat yaşadıkları için refah seviyeleri yüksek gibi görünüyor. Zira ekonomisi ve refah seviyesi yüksek olarak bilinen nice batı ülkesinde insanlar her konuda oldukça tutumlu yaşıyorlar. Bu özellik aslâ dikkatten kaçırılmamalıdır.
Meselâ sadece olağanüstü ve zorunlu durumlarda lokantaya girip yemek yiyor, girdikleri zaman da fazla ve pahalı yemeklerden kaçınıyor, mütevazı yemekleri tercih ediyorlar. Çoğu zaman bir tost bir meşrubat ve benzeri az bir yiyecekle yetiniyorlar. Normalin altında geliri olan işçi, memur ve benzeri dar gelirli insanlar bir yana üst düzey memurlar ve hatta bazen işyeri yöneticileri bile yiyeceklerini evlerinden sefer taslarına hazırlatıp yaya olarak veya bisikletle yahut toplu taşıma araçlarıyla işyerlerine gidiyorlar. Yolda giderken ellerindeki sefer taslarını gören hiç kimse onları yadırgamıyor, kendileri de ondan hiç aşağılık duygusuna kapılmıyorlar.
Orada her kamu yöneticisinin işe gidip gelmek için ayrı bir lüks arabası ya da makam aracı ve özel şoförü yoktur.
Onların kullandıkları özel telefonlar da pek gösterişli ve pahalı değildir. Genellikle sadece haberleşmeyi sağlayabilecek mütevazı bir telefon kullanıyor, olur olmaz zamanlarda da telefon modelini değiştirmeyi pek düşünmüyorlar.
Oturdukları evlerin veya giydikleri kıyafetlerin kalitesiyle, görüntüsüyle pek ilgilenmiyorlar. Çoğunlukla giysilerde ve kullandıkları diğer eşyalarda marka takıntıları yoktur. Alışverişlerinde kredi kartı kullanımı da pek fazla değildir. Ceplerinde, cüzdanlarında, hesaplarında ne varsa sadece onun bir kısmını harcıyor, diğerini olağanüstü durumlar ve seyahatler için biriktiriyorlar. Yani ellerindekine göre yaşıyor, yarın kazanacaklarını bugünden harcamıyorlar.
Peki, biz böyle miyiz? Bizler (kabul ederiz veya etmeyiz) öyle bir hayat yaşıyoruz ki; inanılmaz bir savurganlıkla borç içinde yüzüyoruz.
Söz gelişi (mütevazı yaşayan bazı vatandaşlarımız müstesna) bizim çoğu zaman televizyon ekranlarına kadar sızan sayılamayacak kadar çeşitli yiyeceklerle donattığımız ve pek çoğunu yiyemeyip çöpe döktüğümüz kahvaltı ve yemek menülerimiz vardır. Bizim yöresel yemek çeşitleriyle ve çokluğuyla övünüp sırf gösteriş için hazırladığımız sofralarımız vardır. Her kentimiz için dillere destan olan “coğrafi işaretli” yemek ve tatlı çeşitlerimiz ile bütün bunları teşhir ettiğimiz lokanta ve özel mekânlarımız vardır.
Bizim varlıklı varlıksız pek çoğumuz da “kaça mal olur” diye düşünmeden bu zengin görünümlü sofraların etrafında oturmayı bir meziyet sayar olduk. Eskiden bir semtte tek lokantamız bulunurken şimdi yan yana dizili lokantalarımız müşterilerle dolup taşar oldu. Çoğu kişi bir haftalık kazancını bir günde harcamak pahasına da olsa yemeğini lüks lokantalarda, restoranlarda yer oldu. Yenmeyen fazla yemeklerle çöplükler dolar oldu.
Diğer taraftan bizim çoğunlukla senede ancak bir defa kullandığımız kaliteli yazlık-kışlık elbiselerimizle ve farklı modellerdeki ayakkabılarımızla doldurduğumuz dolaplarımız evlerimizin önemli bir köşesini işgal eder oldu. Olur olmaz zamanlarda her çarşıya çıkıldığında kredi kartı borçlanmalarıyla çantalar, poşetler dolusu alışveriş alışkanlığımız normal oldu. Herkes kışlık ve yazlık elbiselerinin kalitesiyle, sayılarıyla ve ayakkabılarının modelleriyle yahut marka oluşlarıyla övünür oldu. Sık sık ev eşyası değiştirmek bir moda oldu.
Çoğunlukla kimse haddini bilerek kendi ekonomik gücüne göre yaşamaz oldu. Zengin, fakir herkes her konuda gösteriş peşinde koşarak israfta yarış yapar oldu. Daha ilkokul çağındaki çocukların bile ellerinde çok değerli telefonlar, tabletler görünür oldu. Bunlar da kısa sürede daha yeni modelleriyle ve daha pahalılarıyla değiştirilir oldu. Gençlere de bir telefon yetmez oldu.
Uzun yolculuklarda yer araçları insanlarımızı tatmin etmediği için pahalı olduğuna bakmadan daha rahat olan hava yolları tercih edilir oldu. Çok daha önceden beş yıldızlı otellerden yerler ayırtılır oldu. Bunun için eskiden deniz kıyılarımız sakinken bugün çok yıldızlı otellerle ve yerli, yabancı ziyaretçilerle dolup taşar oldu.
Sonunda vadeli borçlarla yapılan bu savurganlığın kredi kartı borcu kapatma zamanı gelince o borçlar başka kredi kartlarıyla kapatılır oldu. Savurganlıktan taviz verilmediği için borçlu olan insanlarımız bu sıkıntılı hayattan ve yaşantıdan mutluluk duymaz oldu. Böylece her kesimden farklı farklı serzenişler, şikâyetler yükselir oldu. Buna rağmen suçlular hep yanlış yerlerde aranarak ilgili ilgisiz kimseler suçlanır oldu. Ve en kötüsü; aslında diğerlerinden çok daha varlıklı olan bu güzel ülkemizin ekonomisi ve fakirliği üzerinden yaygaralar koparılır oldu. Düşüncesizce ülke gelirinin yetersizliğinden, geri kalmışlığından şikâyet edilerek büyük sorun, ülkemize yüklenir oldu.
Oysa bilinmez ve düşünülmez ki; sorun ülkenin fakir oluşunda ya da geri kalmışlığında değildir. Asıl sorun topyekûn bizdedir. Bizim savurganlığımızdadır. Bizim çarpık ve beceriksiz anlayışımızdadır. Bizim düşüncesizce gösterişli yaşayış tarzımızdadır. Bizim çok değerli ata yadigârı tutumlu hayatımızı unutuşumuzdadır. Ayağı yorgana göre uzatmayı bilmeyişimizdedir. Ve korkarım ki bu anlayışımız ya da anlayışsızlığımız Allah korusun bizim felâketimiz olacaktır.
Yüce Allah ne güzel buyurmuş: “İnsanlar kendi yaşantılarını değiştirmedikçe Allah da (onu) onların yaşantılarını değiştirmez.” (Ra’d suresi; 11) Bunu bir anlayabilsek!
Selâm ve dua ile…
26.02.2024
Alıntıdır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder