İçimizdeki Pontuslular
MOLLA SÜLEYMAN - Sene 1843
Trabzon meydanında mühtedi bir Ermeni’nin idamını gören Molla Süleyman oracıkta vefat eder.
Çevresinde kendi köyünde imamlık yapan ve dini hassasiyeti bilinen biri olarak tanındığı için bugün Maraş caddesi olarak açılan yerde bulunan mezarlığa İslami usullerle gömülür.
Haber kendi köyüne gittiğinde ailesi şaşkın ve tedirgin olur. Trabzon’a 70 km uzaklıkta bulunan Kromni’dendir aslında Molla Süleyman.
Kendi dindaşları ve çevre halkı onu dindar bir Müslüman olarak bilse de aslında “Gizli Din Taşıyan” bir Rum’dur. Aile gerçek kimlikleri ortaya çıkacak diyerek ölüsüne sahip çıkamaz ve orada öylece kalır.
Rus işgali yıllarında bugün Maraş Caddesi olarak bilinen yer uzatılırken mezarlıkta düzleştirilir ve orada bulunan Müslümanların mezarları üzerine meydan ve cadde yapılır.
Zaman kötü zamandır ve insanlar seslerini çıkaramaz.
Biz Molla Süleyman’ı nasıl bildik peki?
150 yıl sonra onun hikayesini kaleme alan torunu Yunanlı yazar Yorgo Andreadis’ten.
Bilhassa mübadele yılları Karadeniz Pontus Rumları üzerine romanlar yazan Yorgo Andreadis büyük büyük dedesi Molla Süleyman’ın hikayesini “Gizli Din Taşıyanlar “ adını verdiği romanında anlatır.
Bu coğrafyada o kadar çoktur ki Molla Süleyman’lar, bugün Gümüşhane’ye bağlı Torul ilçesi sınırları içinde kalan Kromni ve İmera vadilerinde o günlerde onbeşten fazla köy var Rum ahaliye ait.
Maçka-Torul-Yağlıdere üçgeni arasında kalan bu vadi bir zamanların maden işletmelerinin yapıldığı yerdi.
Fatih’in Trabzonu fethi ve Pontus Rum Devletini yıkması sonrası Osmanlı egemenliğine geçen bölgede yaklaşık olarak 200 yıl kimsenin dinine karışılmadı.
Ama bölgede faaliyette olan maden işletmelerinde imtiyaz elde etmek, devlet memuriyetinde yükselmek için bölge halkından epey bir kesim Müslüman olduğunu beyan etmeye başladı.
Bunlar dışarıda Müslüman gibi, hatta kendilerine inandırmak için dini konuda çok katıymışçasına görüşler serdederlermiş.
Ama evleri genelde iki katlı olur alt katın bir tarafında hayvanların ahırı diğer tarafında kiler ve gizli bir bölmede de “şapel” bulunurmuş.
Kızlarını Müslüman biri istediğinde bin dereden su getirip vermezlermiş.
Çünkü bütün aile ve komşular aynı durumda olduğu için birbirlerini idare ederlermiş.
Molla Süleyman’da şapelde papaz, camide imamlık yapıyor.
1844 yılında Lord Canining’in gayretleriyle din değiştirme ile ilgili hükümler (Hristiyanlar için) değişince ve bilahare 1856 Islahat Fermanıyla din değiştirme hususu daha da serbest olunca yüzyıldır gizli saklı kimlikle yaşayan Ortodoks Rum o bölge ahalisinden epey bir kısmı yeniden murted olmus.
O bölge Müslümanları bu durumu;
“Uzun sokak çamur oldu, Kurumilar gavur oldu” diyerek dillendirmişler.
Tabi bölgeden Ruslar çekilince mürted olanların bir kısmı işgalcilerle işbirliği yaptığı için bir kısmı da başlarına bir bela gelir diye bölgeyi terk etmiş.
Esas bölgenin boşaltılması tabi mübadele ile olmuş.
Yunanistan’a giden Kromni halkı oradaki yeni yaşam alanlarına da Kromni adını vermişler.
Osmanlı ve daha önceki İslam devletleri hükümranlıkları altındaki hiçbir din mensubunu Müslüman olmaları için zorlamamıştır. Eğer böyle yapmış olsaydı bugün Osmanlı ve diğer Müslüman toplulukların himayesinde hiç bir gayrimüslüm yaşamıyor olurdu.
Endülüs sonrası İspanya’da olduğu gibi. Kraliçe İzabel Müslüman ve Yahudilere ya vaftiz ya da ölüm tercihi sundu. Zorla Hristiyan olan o Müslümanların torunlarının hepsi 100 yıl sonra iyi bir Hristiyan olup çıktı.
Ama maalesef Osmanlı’nın bu dini hoşgörüsü hep başına bela oldu.
Balkanlarda ve Anadolu’da bilhassa bu istismar edildi.
Hatta Selanik İşkodra ve bazı Balkan memleketlerinde makam mevki ve ticarette ayrıcalık elde etmeyi amaçlayan gayri müslimler Müslüman sarığı takıp Osmanlı’nın altını oydu.
Bu tip aileleri cumhuriyeti fırsat olarak kulllanıp liyakat maskesiyle kendilerini gizleyip makam mansıp ve rütbe sahibi olup geçmişten hem intikam aldı, hem de Müslüman Türk’ü paryalaştırdı.
Sabetayistler, Hazaralar, Pakrudiniler, Karaimler bilhassa önleri açıldı ve ticarette, sanatta, devlet kademelerinde yer ettiler.
Son olarak Karadeniz bölgesi çocuğu ve “Irmağın Kıyısındaki Köy Bengü” romanımın da konusu olan Pontus çeteleri ile bölgede nasıl mücadele edildiğini iyi bilirim. Her ne kadar mübadele ile açık Hristiyan Rum kimlikliler Yunanistan’a yollanmış olsa da, ihtida etmiş görünen “gizli din taşıyanlar” yollanmadı, onlar o bölgede kaldı. Her ne kadar biz “Hristiyanız” deselerde sözlerine itibar edilmedi.
Aynı şekilde bazı Sabatayistler mübadelede Selanik Hahambaşılığına gidip “biz Yahudiyiz, bizi yollamayın ” dediklerinde itibar edilmediği gibi.
Bugün Karadeniz’in bazı bölgelerinde ciddi bir Pontus sevdası güdenler vardır. Bunların işte geriye kalan “Gizli din taşıyanların” çocukları olması muhtemeldir.
Ayrıca, bazı Pontus isimlerini alan sanatçılar da masum olarak almıyor bilesiniz.
Son olarak; PKK Doğu ve Güneydoğu anadoılu’da etkili olduğu zamanlarda zaman zaman Karadeniz’e sarkmaya çalıştı.
Hangi hattı kullandı.
Torul /Maçka hattını.
Bir terör örgütü bilmediği bir bölgeye giderken ona klavuzluk edecek, lojistik destek sağlayacak unsurları da bilir. O bölge de eli silahlı birileri önüne gelen kapıyı çalıp, “biz üşüdük, açız” diyemez. Dediği an peşine binlerce aslan parçası vurmak için takılır.
Eren Bülbül’ü şehit eden PKK’lılara yataklık edenler, ekmek verenler illa işte o bölgedeki gizli din taşıyan birilerinin çocuklarıdır.
Bunuda buraya not olarak düşelim..
Orhan Baylan'dan alıp bazı küçük düzenlemeler yaptım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder