Filistin’i satan senin ittihatçı atalarındı
Hamas’ın operasyonu karşısında İsrail, sanki on yıllardır binlerce Filistinli çocuğu katletmemiş, binlerce Filistinli göstericiyi sokak ortasında öldürmemiş gibi kendisine dünya çapında bir mağduriyet üretti.
Dünya buna teşneydi zaten. ABD ve Batı başta olmak üzere pek çok ülke İsrail güzellemesi yaparak Siyonizmin dibine vurdular. Düşünün ABD’de “Ben Siyonisttim” diyen Joe Biden adlı bir Başkan ve İsrail’e gidip “Ben buraya öncelikle Yahudi olduğum için geldim” açıklaması yapan bir Dışişleri Bakanı var.
Bizde ise kendilerini Atatürkçü olarak tanımlayan bazıları /bazı Atatürkçüler İsrail’in insanlık dışı saldırılarına, ablukasına tek laf etmeyip, bu durumun müsebbibi olarak Filistin halkını göstermeyi tercih ettiler. İsrail’in barbarlığına kulp bulmak bir spor haline geldi çünkü.
FİLİSTİNLİLERİN AÇGÖZLÜ ATALARI!
Neymiş, “Filistinlilerin açgözlü ataları” eğer topraklarını zamanında satmasaymış böyle olmazmış.
İddianın sahibi Oğuzhan Uğur’du. Bir asker babanın oğlu. Tabii ki büyük tepki gördü, linç edildi ve kendini savunmak istedi. Bunun için de tuttu İlber Ortaylı ile Celâl Şengör’ü BaBaLa TV’ye konuk ederek, bilirkişi raporu almak istedi.
Orada şimdiye dek hayranlıkla izlediğim ve dinlediğim İlber Ortaylı’nın nasıl dedikodu tarihçiliği yaparak, üstünkörü izahatlarla, sebep-sonuç ilişkisini kurmadan, tarihsel süreci hatırlatmadan ve gerçeği tamamen çarpıtarak genelleme yaptığını, “Doğrudur, satmıştır” demesini, Celal Şengör’ün de tam kahve dövücüsünün hık deyicisi edasıyla onu desteklemesini gözlerim faltaşı gibi açılarak, kulaklarıma inanamayarak dinledim.
Evet, böyle diyerek Oğuzhan Uğur’u rahatlatmışlar, onun sahnede derin bir oh çekmesine vesile olmuşlardı ama tarihçilikten fersah fersah uzaktaydı bu hayal kırıklığı konuşmalar.
GERİYE KOSKOCA BİR İFTİRA KALDI
Belli ki vicdan azabı çekmemek için en kolay yolu seçmişlerdi. Yaşananların sorumlusu olarak İsrail’i nedense eleştiremedikleri için bir sorumlu bulmak zorunda hissetmişlerdi kendilerini.
Ortada koskocaman bir iftira kalmıştı geriye.
GÜNAH KEÇİSİ BULMAK KOLAY, AMA GERÇEK BAMBAŞKA
Ben İlber Ortaylı’ya herkesin şaşkınlık nidaları çıkaracağını bile bile, HADDİM OLARAK diyorum ki “Bu yaptığınız ayıptır, bir halka ve onun tarihsel geçmişine hakarettir.”
Hiç kimse bir halkı İngilizler tarafından satın alınan Şerif Hüseyin’lerle filan karalayamaz ve onun geçmişine iftira atamaz, ayıptır.
Gerçek neyse o söylenmelidir.
Nitekim bu konuda GERÇEĞİ SÖYLEYEN YAZARLARDAN BİRİ de aynı zamanda Türkiye ve Daily Sabah Gazetesi yazarı da olan TARİHÇİ PROF. DR. BUĞRA EKİNCİ.
Ekinci’nin kendi blogunda 31 Mayıs 2021 tarihinde yayınladığı “FİLİSTİN’İ KİM SATTI?” başlığıyla yayınlanan yazısından (*) kısaltarak bir özet çıkardım aşağıya.
ZENGİN YAHUDİ BANKACI BARON EDMOND DE ROTSCHİLD BAŞLATTI
Malum, kuruluşu 278 yıl öncesine dayanan Rothschild’ler, 18. Yüzyıl’dan beri bankacılık yaparak zenginleşen; Avrupa ülkelerine kol atan ve soyluluk unvanı bile alan Alman Yahudisi bir aile.
Amacı Filistin topraklarına Yahudi göçünü organize etmekti. Bu hareketler başladığında Osmanlı hükûmeti, 1871 senesinde Filistin’in yüzde 80’ini mîrî arazi, yani devlet arazisi haline getirdi. O tarihlerde Filistin’de birkaç bin Osmanlı vatandaşı Yahudi yaşamaktaydı.
1881’de Yahudiler Rusya’da pogroma uğradı.
Baron Edmond de Rothschild gibi dünyaca meşhur Yahudi asıllı zenginlerin finanse etmesiyle kitle hâlinde Filistin’e Yahudi göçü organize edilmek istendi.
SULTAN 2. ABDÜLHAMİD YAHUDİ İSKÂNINI HANGİ ÖNLEMLE YASAKLADI?
Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamid, Nisan 1882’de Filistin’e Yahudi iskânını yasakladı.
Osmanlı Sultanı Filistin’deki stratejik toprakları HAZİNE-İ HÂSSA DENİLEN ŞAHSÎ HAZİNESİ HESABINA SATIN ALMAYA başladı.
Rothschild’ler yılmadı mülteci Rus Yahudileri için izin beklenmeksizin aynı sene ilk Yahudi kolonisini Yafa’da kurdurdu. 1918’e gelindiğinde Filistin’deki münbit arazinin 20’de 1’i Rothschild ailesinindi.
YAHUDİLER SAHTE EVRAKLARLA FİLİSTİN’E YERLEŞİYORLAR
1891’de Rusya Yahudiler üzerindeki baskıyı arttırdı. Mülteciler Avrupalı cemiyetler tarafından gayrı resmi ve gayrı meşru yollarla Filistin’e yerleştirilmeye başlandı. Mahalli memurlara rüşvet, sahte pasaport, nüfus tezkeresi ve tapu tanzim edilmesi vs. alıp başını gitti.
Misal 1881’de Fransa Tunus’u işgal etmişti. Ama Tunuslular Osmanlı vatandaşı sayılıyordu. Yahudiler sahte vesikalarla Tunuslu gibi Osmanlı ülkesine girip, Osmanlı vatandaşı statüsüyle Filistin’e yerleşiyordu.
Filistin'e Yahudi göçü artarak devam ederken Sadrazam Cevad Paşa, Rothschildlerle anlaşıp, daha fazla mülteci getirmemesi sözü mukabilinde, bu iskâna göz yumdu. Bunun üzerine 1894’te Padişah kendisini azledip, Şam'a sürdü. Ayrıca iki vali ve bazı memurlar vazifeden alınıp cezalandırıldılar.
OSMANLI DEVLETİ ZİYARETÇİ YAHUDİLERE 30 GÜNLÜK VİZE ZORUNLULUĞU GETİRDİ
1900 senesinde Osmanlı Devleti tarafından Mukaddes Topraklara giriş için Duhûliye Şartları getirildi. Buna göre, Filistin'i ziyaret edecek her Yahudi, üzerinde mesleği, milliyeti ve ziyaret sebebi yazılı bir tezkere veya pasaport taşıyacaktı. Ziyaretler 30 günle sınırlıydı.
ROTHSCHILD’LERE BORÇLANIP YAHUDİ GÖÇÜNE GÖZ YUMULDU İDDİASI YALAN
Bu arada Siyonist hareketin lideri Budapeşteli Theodor Herzl kendisiyle görüşmeyi reddeden Sultan Abdülhamid’e Polonyalı arkadaşı Phillip Newlinsky vâsıtasıyla Mayıs 1901’de bir teklif götürdü. Filistin'in Yahudi göçüne açılması ve burada muhtar bir Yahudi anayurdu kurulması mukabilinde, Osmanlı borçları ödenecek ve Avrupa amme efkârında padişah lehinde propaganda yapılacaktı.
Padişah, bu teklifi reddetti. Ertesi sene bu teklifini tekrarladı ama Padişah yine reddetti.
Hükümetin Rothschildlere borçlanıp, mukabilinde Filistin’de yer satın almalarına göz yumduğu iddiası uydurmadır. Sultan Hamid zamanında evvelce bunlardan alınan borçlar yeniden yapılandırıldı. Zaten borç alabilmek uğruna böyle atraksiyonlara girişmesine ihtiyaç yoktu. Düyun-i Umumiyye idaresini kurarak ve dış borçları kontrol altına alarak devletin kredibilitesini yükseltmişti.
Osmanlı hükümetinin bazen hatalı davrandığı veya gücü yetmediği için gidişatı önleyebilmede yetersiz kaldığı söylenebilir ama borç mukabili buna göz yumduğunu iddia edilemez.
Abdülhamid Han Şâzelî şeyhi Ebu’ş-Şâmât Mahmud Efendi'ye yazdığı 1913 tarihli bir mektupta, tahtını kaybetmesinin esas sebebi olarak bu talepleri kabul etmemesini göstermektedir.
İTTİHATÇILARIN İLK İŞİ YAHUDİ GÖÇÜNÜ VE YERLEŞİMİNİ SERBEST BIRAKMAK OLDU
Evet, Sultan Abdülhamid Han’ı deviren İttihatçılardı.
İttihat Terakkiciler çoğunlukta oldukları Meclis-i Mebusan’da bir karar aldırarak, Sultan II.Abdülhamit’i 31 Mart olayı ile bağlantısı olduğu iddiası ile 25 Nisan 1909’da tahttan indirme kararı verdi. Sultan Abdülhamid’e hal edildiğine dair tebliği yapan DARBECİ HEYET ise Ermeni Aram Efendi, Laz Arif Hikmet, Selanik mebusu mason Yahudi Emanuel Carasco (Karasu) ve Draç mebusu Arnavut Esad Toptani’den oluşuyordu. Heyettekilerin neredeyse HİÇBİRİ TÜRK DEĞİLDİ.
İktidarı ele geçiren İttihatçıların ilk işi, Filistin’de, Yahudi göçünü engellemek için Sultan Abdülhamid tarafından hazineye kaydettirilen hazine-i hassa topraklarını devletleştirmek oldu. Sonra da kendilerini bu darbede destekleyen Siyonistleri memnun etmek için Filistin’e Yahudi göçünü serbest bıraktılar. Bunu fırsat bilen Yahudiler 1908-1914 arasında 50 bin dönüm arazi satın alıp 10 koloni kurdular. 1913’te de hazine-i hassa arazilerinin büyük bölümünü de Rothschild ailesi satın aldı.
İttihatçılar daha sonra hâdisenin vahametini anlayıp Filistin’de yabancılara toprak satışını yasakladılarsa da, artık ipin ucu kaçmıştı.
Siyonistler 1917 yılında İngiliz Hariciye Vekili Arthur Balfour ile anlaştı. Yahudi sermayesine tamah eden İngiltere, Balfour Deklarasyonu ile Yahudilere Filistin’de yurt vadetti. Suriye cephesi çökünce, Filistin İngilizlerce işgal edildi.
İngiliz mandası zamanında, engellemelere rağmen Yahudi göçü giderek arttı. Nazi baskısı da bu göçü körükledi.
FİLİSTİNLİ ARAPLAR TOPRAKLARINI SATMASI İÇİN NASIL BASKI GÖRDÜ?
Araplar, ekonomik cihetten zor vaziyete düşürülerek topraklarını satmaya mecbur edildi. Mesela hasat zamanı limana yanaşan buğday yüklü gemiler, buğday fiyatının düşmesine sebep oluyor; bu hâdise ertesi sene de tekrarlanınca, evvelce toprağını ipotek ettirmiş olan köylü, bu sefer toprağını satmak mecburiyetinde kalıyordu.
Osmanlılar zamanında fazla vergi vermemek için halk, arazisini kendi adına tescil ettirmez veya yüzölçümünü düşük gösterirdi. İşte bu topraklar da satın alma yoluyla Yahudilerin eline geçti.
Bu arada Yahudi tedhiş örgütleri Filistinlilerin topraklarından göç etmelerine yol açtı.
YAHUDİLERE KİM TOPRAK SATTI?
1918’de Osmanlı hâkimiyeti yıkıldığı sırada Filistin topraklarının SADECE YÜZDE 1,5’u Yahudilerin elinde idi. Bunun yüzde 93’ü de Lübnanlı toprak sahiplerinden alınmıştı. Çünkü Lübnan ile Filistin iki ayrı devlet olarak ayrılmıştı ve Lübnan’da yaşayan aileler topraklarını satmaya mecbur kalmışlardı. Bu devirde Siyonist tehdidin Arap halkı tarafından bilinmesi veya ciddiye alınması beklenmez.
1918’de başlayan İngiliz himaye rejimi zamanında, Yahudiler Filistin arazisinin yüzde 4,5’unu daha satın aldılar. Bunların bir kısmı, İngilizlerin el koydukları mîrî araziden, yani devlet topraklarından Yahudilere satılmış veya bedelsiz verilmiştir.
1948’DE FİLİSTİN TOPRAKLARININ YÜZDE 94’Ü ARAPLARIN ELİNDEYDİ AMA SAVAŞ ÇIKINCA…
1935’te Arap âlimleri, Yahudilere toprak satmanın caiz olmadığına ve Yahudilere toprak satan veya satılmasına vasıta olanların Müslüman mezarlığına gömülmeyeceğine dair fetvaları halka ilan etti. Her yerde halkı toplayarak buna dair söz aldı. Ayrıca vakıflar, bazı köylerdeki arazileri, satılmasına mâni olmak maksadıyla satın aldı. Filistinli iktisatçı Ahmed Hilmi Paşa’nın idare ettiği bir fon, bu satın almaları finanse ediyordu.
1948’te İsrail kurulduğunda, Araplar Filistin topraklarının yüzde 94’ünü ellerinde tutuyordu. Ama Araplar Yahudilerle yaptıkları savaştan yenik çıkınca halkın yüzde 58’i Filistin topraklarını terk etmek zorunda kaldı ve sürüldü. Hükümet bu arazileri Yahudi köylülere dağıttı.
1948 yılına gelindiğinde Filistin halkının yarıdan fazlası Yahudi ve toprakların da yarıdan fazlası bunlara aitti.
Ondan sonrası yakın tarih sayılır.
Ama gerçek bu, kimse eğip büküp çarpıtmasın. Ayıptır en hafif deyimiyle.
Fuat Uğur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder