İletişim: phototechaksoy@yahoo.com
ahlak kuralları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ahlak kuralları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Aralık 2019 Cuma

Olmazlık ve yaparlık

TV dizileri olmayan yaşanmışlıkları yapılmaması gereken iğrençlikler için mazeret yapıyor.
Hayal gücünün ahlakı süpürmek için kullanıldığı çok garip bir hayat yaşıyoruz. 

4 Ocak 2018 Perşembe

Ahlak sızlık

Ahlaktan namustan dem vuran bir kişinin öncelikle ahlakı  ve namusu bir değer olarak kabul etmesi gerekir. Ahlakı ve namusu çağdışı feodal bir olgu olarak görenin ahlak ve namus konusunda  yapabileceği tek şey susmaktır.
Ahlakı ve namusu feodal çağdışı bir olgu olarak görenin ahlak ve namustan insanları yargılamaya kalkması bir hristiyanın bir müslümanı pazar günü niye kiliseye gelip dini görevlerini yapmıyor diyerek  eleştirmesi gibi  saçmalamaktan ibaret bir haldir.

28 Aralık 2017 Perşembe

Doğru Bilgi

Bazı aklı eksiklerin mantığına  göre ortaya çıkan bir şey veya söylenen bir bilgi kendisinin keyfine /ideolojisine  uygunsa doğru bilgidir.Öyle değilse yanlış bilgidir.Örneğin evrim  safsatasının  kocaman bir yalan olduğunu ortaya koyan her apaçık gerçek  yalandır bu aklı eksiklere  göre..


31 Ekim 2017 Salı

İslamda Tövbe 2

Günahlara Karşı Tövbe

İNSAN GüNAH işleyebilen bir varlık. “Benim günah işlemem mümkün değil.” diyebilen hiç kimse bulunmuyor. Her insan, şu veya bu şekilde, az veya çok, günah çukuruna yaklaşıyor, bazen de içine düşüyor.
Bizler, akıl ve kalb dengesi içinde hayatımızı sürdürüyoruz. Fakat, insan sadece akıl ve kalbden ibaret olmadığı için, başta nefis olmak üzere baskın duygular, söz dinlemez hisler, önü alınmaz hevesler ve karşı konulmaz vehimler altında, bazen farkında olarak veya olmayarak irademize söz geçiremiyor ve günah işliyoruz.   İşin aslına bakılırsa, Yüce Allah bizi kendisine yaklaştırmak, bizi kendisine muhtaç etmek, bizi kendisine çekmek için birbirinden farklı, değişik vesileler yaratmış. Mesela, acıkma gibi bir duygu verip, bizi rızka muhtaç etmiş, Rezzak olduğunu göstermiş ve bizi bu yolla Kendisine bağlamış. Biz de kul olarak bütün ihtiyaçlarımızı O'ndan istemiş, O'nu Rezzak olarak bilmiş, gerçek anlamda rızık verici olarak O'nu tanımışız. Demek ki, Rezzak ismi, acıkmamızı gerektiriyor.
Aynı şekilde, biz günahkarız, Allah bağışlayandır. Biz hata işliyoruz, Allah affedendir. Biz isyana kapılıyoruz, Allah mağfiret edendir. Biz tevbe ediyoruz, Allah tevbemizi kabul edendir. Allah Gafur'dur, Afuvv'dur, Gaffar'dır, Tevvab'dır. İşlediğimiz günahlar bizi Allah'ın bu isimlerine götürüyor, bizi O'na yöneltiyor. Böylece Allah'ı Gafur ve Gaffar isimleriyle tanımış oluyoruz. Bediüzzaman'ın dediği üzere, ‘Gaffar ismi günahların vücudunu ve Settar ismi kusurların bulunmasını iktiza ediyor.' Açıkçası, günah işlensin ki Allah'ın Gaffar ismi tecelli etsin; kusur edilsin, hata yapılsın ki, Allah da kulunun kusurunu yüzüne vurmayıp örterek Settar olduğunu göstersin.   Bir hadisinde, sevgili Peygamberimiz (asm) bu tatlı gerçeği ne de güzel dile getiriyor:
“Nefsim kudret elinde olan Zat'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; sonra günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi.”
Ne kadar günah, o kadar tevbe
İnsan nefsine aldanır, şeytana kanar, hislerine hakim olamaz, iradesine söz geçiremez de, sonunda bir günah işler, ardında da yaptığına, yapacağına bin pişman olur ve tevbe üstüne tevbe eder. İşte, kulun günah işlemiş de olsa tevbe ile Rabbine rücu ettiği bu hal, hadislerden öğrendiğimize göre, Cenab-ı Hakk'ı hoşnut etmektedir.
Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor:
“Resulullah aleyhissalatü vesselam Rabbinden naklen buyurdular ki:
Bir kul günah işledi ve ‘Ya Rabbi, günahımı affet!' dedi. 
Hak Teala da, ‘Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır'. buyurdu. 
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, günahımı affet!' dedi. 
Allahu Teala da, ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır.' buyurdu. 
Sonra kul dönüp tekrar günah işledi ve ‘Ey Rabbim, beni affeyle!' dedi.
Allahu Teala da, ‘Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi olduğunu bildi. Ey kulum, dilediğini yap, ben seni affettim.' buyurdu.”
Büyük hadis alimi İmam Nevevi, bu hadisten şu hükmü çıkarır:
“Günahlar yüz kere, hatta bin ve daha çok kere tekrar edilse de kişi her seferinde tevbe etse, tevbesi makbuldür. Veya bütün günahlar için bir tek tevbe etse bile, yine tevbesi sahihtir.”
Bir hadiste de, istiğfar eden kimsenin günde yetmiş defa günahını tekrar etse bile, ‘günahında ısrar etmiş' sayılmayacağı belirtilir.
Hz. Ali'nin bu konuya getirdiği açıklama daha ilginçtir:
“Beraberinde kurtuluş reçetesi olduğu halde helak olan kimsenin durumuna hayret ediyorum. O reçete de istiğfardır.”
Zaten Gaffar ve Tevvab isimleri, ‘çok çok bağışlayan, tevbeleri çok çok kabul eden, her günah işleyişte istiğfar edeni affeden, her tevbe edişte tevbe edenin tevbesini kabul eden' anlamına geliyor. Şayet Cenab-ı Hak kulunu hayatı boyu sadece bir sefere mahsus olmak üzere affedecek olsaydı, ondan sonra insana günah işleme imkanı ve fırsatı vermemesi gerekirdi. Yani, Allah affetmek istemeseydi, bize af isteme duygusunu vermezdi.
  Diğer taraftan, Cenab-ı Hakk'ın günahları bağışlaması O'nun fazlı, lütfu ve ikramıdır. Hadiste de ifade edildiği gibi, günahı sebebiyle cezalandırması ise adaletinin tecellisidir. 
Efendimizin (a.s.m.) dizi dibinde yetişen sahabe nesli bu ince noktayı çok iyi kavramıştı. Allah'ın yüce isimlerini mükemmel manada hem çok iyi anlamışlar, hem de hayatlarına yansıtmışlardı. Rivayet ettikleri hadislere bakınca, bu eğitimin seviyesini ve anlayışlarının kapasitesini farketmek hiç de zor değildir.
Mesela, kulun günahı ne kadar çok olursa olsun ve kul ne kadar af dilerse dilesin, hiçbir zaman isteğinin karşılıksız kalmayacağını, Hz. Enes haber veriyor.
Enes radıyallahu anh, “Ben Resulullah sallallahu aleyhi vesellemi şöyle buyururken dinledim” diyor.
“Allahu Teala [buyurdu ki]: Ey Ademoğlu! Sen bana dua ettiğin ve benden af umduğun sürece, işlediğin günahlar ne kadar çok olursa olsun, onların büyüklüğüne bakmadan seni bağışlarım. Ey Ademoğlu! Günahların gökleri dolduracak kadar olsa, sen Benden bağışlanmanı dilersen, günahlarını affederim. Ey Ademoğlu! Sen yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelsen, fakat Bana hiçbir şeyi ortak koşmamış, şirke bulaşmamış olsan, Ben de seni yeryüzü dolusu mağfiretle karşılarım.”
Peygamber Efendimiz (asm) de, bir hadisinde, kulun işlediği günahtan dolayı tövbe edip Rabbine dönmesini çöl ikliminde yaşayan, çöle çıkınca varı yoğu devesi olan bir insanın üzüntüsünü ve sevincini dile getirerek bize şöyle anlatır:
“öyle bir kimse ki, çorak, boş ve tehlikeli bir arazide bulunuyor. Beraberinde devesi vardır. Devesinin üzerine de yiyecek ve içeceğini yüklemiş. Derken uyur. Uyandığında bir de bakar ki, devesi gitmiş. Devesini aramaya koyulur. Bir türlü bulamaz. Açlıktan ve susuzluktan perişan bir vaziyette iken kendi kendine şöyle der: ‘Artık ilk bulunduğum yere gideyim de, ölünceye kadar orada uyuyayım.' Gider, ölmek üzere başını kolunun üzerine koyar. Bir ara uyanır. Bakar ki, devesi yanıbaşında duruyor. Bütün azığı, yiyeceği ve içeceği de devesinin üzerindedir. İşte Allah mü'min kulunun tevbe ve istiğfarı ile, böyle bir durumda olan kimsenin sevincinden daha fazla sevinç ve lezzet alır.”

Anne çocuğunu Ateşe Atar mı?
Cenab-ı Hakk'ın rahmeti, şefkati ve merhameti sonsuzdur. Bütün kullara yeter, bütün bir aleme kafi gelir. Kendini tanıyan, fakat günahtan elini çekemeyen, nefsinin eline esir düşmüş kullarını kendi haline bırakmaz. Bir başka deyişle, Cenab-ı Hak kendisine yönelen kulunu çeşitli vesileler yaratarak onu rahmet iklimine çeker. Yani, Allah kulunu cezalandırmak için yaratmamış, bir fırsatını yakalayıp da onu Cehenneme atmak için dünyaya göndermemiş. İnsan nasıl kendi çocuğunu hatasından dolayı ateşe atmazsa, Yüce Allah da kendisini Rab olarak tanıyan kullarından sonsuz merhametini esirgemez, onları Cehenneme atmaz.
Hazret-i ömer (ra) Saadet Asrında şahit olduğu bir olayı anlatırken, bu hususta Efendimizin (asm) müjdesini bize de ulaştırıyor.
Bir savaş sonrasıydı. Esirler arasında çocuğundan ayrı düşmüş bir kadın da vardı. Kadıncağız çocuğuna olan özlemini gidermek için gördüğü her çocuğu kucaklıyor, bağrına basıyor ve emziriyordu. Resulullah sallallahu aleyhi vesellem çevresindekilere:
“Bu kadının kendi çocuğunu ateşe atacağına ihtimal veriyor musunuz?” diye sordu.
“Asla, atmaz” dediler.
Bunun üzerine Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, ”İşte Allahu Teala kullarına bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu.
Hadis-i şerifler Cenab-ı Hakk'ın sonsuz mağfiretini ve rahmetini anlatıyor. Aynı şekilde, şaşmaz bir prensip olarak ayet-i kerimeler, genel ölçüleri verdikten sonra önemli bir noktayı hatırlatıyor. O da, kulluk şuurunu zedelememek, kulun Rabbine olan saygı sınırını taşmamaktır. Tövbe, istiğfar ettikten sonra, nasıl olsa Allah affeder deyip suç işlemeyi sürdürmemeli ki, kulluk sırrı kaybolmasın. Kur'an bu gerçeğe şöyle işaret eder:
“Onlar çirkin bir günah işledikleri veya herhangi bir günaha girerek kendilerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlarlar ve günahlarını bağışlaması için O'na niyazda bulunurlar. Günahları ise Allah'tan başka affedecek kim vardır? Ve onlar işledikleri günahta bile bile ısrar etmezler.”
(Al-i İmran suresi, 3:135)
Günahla Manevi Yükseliş
Kul işlediği günahtan dolayı Allah'a daha ciddi olarak sığındığı ve daha ihlaslı bir şekilde yöneldiği takdirde, manevi bir yükselişe de geçebilmektedir. Kur'an bu gerçeği ‘günahların sevaba dönüştürülmesi' şeklinde anlatmaktadır.
“Ancak tövbe eden ve güzel işler yapanlar bundan müstesnadır. Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.”
( Furkan suresi, 25:70)
Cenab-ı Hak, suç ve günahlarını itiraf eden, pişmanlık duyan kimselerin hem günahlarını bağışlıyor, hem de günahların yerini sevapla dolduruyor, böylece günah yerini sevaba bırakıyor, günah sevapla yer değiştiriyor. Bu sırdandır ki, bazı hadis alimleri, “Birtakım günahlar vardır ki, mü'min için birçok ibadetten daha faydalıdır.” derler.
Herkes hata işleyebilir, hatta herkes mutlaka hata eder, günaha girer. Fakat günahkarların da hayırlısı vardır. Bu hayrı Efendimiz (asm) şöyle ifade eder:
“Her insan hata işler; ama hata işleyenlerin en hayırlısı, çok tövbe edenlerdir.”
Hata işleyenlerin tövbeleri ile hayırlı bir insan olmalarının ötesinde, bir de Allah'ın sevdiği bir kul olma mertebesine yükselmeleri söz konusudur. Kur'an'ın gösterdiği bu müjde, İslam'ın insana sunduğu en tatlı müjdelerden biridir:
“Muhakkak ki, Allah çok çok tövbe edenleri ve temizlenenleri sever.”

 (Bakara suresi, 2:222)
Peygamber Efendimiz (asm), bu ayeti şöyle tefsir ederler:
“Şüphesiz Allah, tekrar tekrar günah işlediği halde üst üste tevbe eden kulunu sever.”
Bu sevginin gerçek şuurunda olan Peygamberimiz (asm), hiçbir günahı olmadığı, günahlara karşı korunduğu halde, günde yetmiş kere, bazı zamanlar yüz kere tövbe ve istiğfar ederdi. çünkü, istiğfarın içinde ‘mahbubiyet' mertebesi ve sevinci vardır. 
Ancak, bu müjdeyi yanlış bir tarafa çekerek, “Madem günahlar sevaba dönüşebiliyor, önce günah işleyip sonra da tövbe etsek olmaz mı?” gibi cerbezelerle meseleyi istismar etmemek de gerekir.
Böyle bir yaklaşım, her şeyden önce, kulluk edebine aykırıdır. Bu durum, -haşa- Allah'ı imtihan etmek, dini hükümleri ciddiye almamak sayılır ki, işin sırrını kavramamak olur. Böyle bir istismara karşı, birçok ayette af yetkisinin Allah'a ait olduğu, Allah'ın istediğini bağışlayacağı, istediğini azaba çarptıracağı bildirilerek, havf-reca muvazenesine, ümit-korku dengesine dikkat çekilir.
Kaldı ki, “Nasıl olsa tövbe ederim.” düşüncesiyle günaha dalan kimse tövbe etme fırsatı bulabilecek midir, buna ömrü yetecek midir, bir garantisi var mıdır? Veya en önemlisi, davranışları Allah'ın gazabını çektiği halde, Allah kendisine tövbeye dönüş fırsatı verecek midir? Bütün bunların da gözönünde tutulması gerekir.
“Farzları yapan, büyük günahları işlemeyen kurtulur.”
Bütün bunlarla birlikte, özellikle her gün yüzlerce günahın hücumuna maruz kalan mü'minin en mühim meselesi, günahtan kaçınmaya çalışması, günahlı ortamdan uzak durması, günah işlemeye açık olan kapılara yanaşmamasıdır. Bir bakıma, ‘def'i şer' yapması, şerli işlerden uzak kalmasıdır. Bu husus bu zamanda çok büyük önem kazanmaktadır. Takva sırrına da ancak bu yolla erişilebilir. çünkü bir haramı, bir büyük günahı terk etmek farzdır. Bir vacibi işlemek birçok sünnetten daha sevaplıdır. Takvanın esas alınmasıyla binlerce günahın hücumuna karşılık bir kerelik yüz çevirme ile, yüzlerce günah terk edilmiş, dolayısıyla yüzlerce farz ve vacip işlenmiş olur. Böylece, takva niyetiyle, günahtan kaçınmak maksadıyla çok sayıda salih amele yol açılır. çünkü bu zamanda “Farzları yapan, büyük günahları işlemeyen kurtulur.”
Bu kurtuluşu, yani büyük günahlardan kaçınanların nimete, ikrama ve Cennet saadetine ereceklerini Kur'an haber veriyor:
“Eğer size yasaklanmış günahların büyüklerinden kaçınırsanız, geri kalan günahlarınızı örter ve sizi nimet ve ikramlarımızla dolu olan Cennete koyarız.”
 ( Nisa suresi, 4:31 )
Madem öyledir,
“Hayatınızı imanla hayatlandırınız ve feraizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz.”

5 Ekim 2017 Perşembe

Ahlaki Çekimler

İnsan var ahlak yoksunluğu rekoru kırıyor. Bir çıkar elde edeceği vakit ise ahlâk şampiyonu pozları veriyor. Öyle konuşuyor ki yakından tanımayanlar konuştuğu vakit keşke ben de onun gibi olabilsem diye iç geçiriyor. Oysa hepsi poz vermekten ibarettir. Samimiyetsizlikte dip noktadır.


15 Eylül 2017 Cuma

Dedikodu

Gıybet namıdiğer dedikodu haklı olmayanların hileyle kendilerini haklı çıkarmak için kullandığı bir araçtır.Haklı insan, davasını  isbat eder. Haksız ise haksız davasını haklı göstermek için " ama o dişlerini gösteriyor. Ama o şöyle yapmış. Ama o konuşmayı bilmiyor gibi " konuyla ilgisi olmayan noktaları  dedikodu olarak ön plana çıkarıp kendini  haklı  göstermeye  çalışır.

Dedikoduyu yapanlar kimlerdir sorusuna gelelim...
En çok dedikoduyu kadınlar yapar zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Erkeklerin özellikle de iş hayatındaki  erkeklerin yaptığı dedikodular sayısal  verilere dökülse  kesinlikle  kadınların dedikosunu en az ona  katlar.

5 Ağustos 2017 Cumartesi

Kaderin Adaleti

Allah öyle adildir ve o derece hikmet sahibidir ki aşağılık içlerini örtmek için şirinlik maskesi takanların kendilerini adeta sevgi kelebeği gibi gösterenlerin iç yüzlerini kader ağlarıyla öyle bir ortaya döker ki o aşağılık kişiler bir anda maskelerini sıyırıp gerçek yüzleriyle meydanda kalakalırlar.

Sevgide Adalet

Nefreti tam anlamıyla hakkeden insanlara  karşı sevgi göstermek, gerçekten sevgiyi hakkedenlere karşı alçakça bir hakarettir . Hatta bundan ötesi sevgi anlayışına karşı küstahça bir haksızlıktır.Her haksızlık da tabii ki adaletsizliğin ta  kendisidir. 


3 Ağustos 2017 Perşembe

Hayata Tutunmak

Garip bir hayata tutunmaya çalışan zavallılardan başka ne haldeyiz ki..
İnsanların kendi elleriyle  elbirliğiyle anlamını yok etmeğe çalıştığı bir hayat bu  neticede.

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Suç ve Ceza

Bütün suçluların yaptıkların suçların vardır bir  bahanesi. İnsan öldürmekten namuslu insanlara iftira atmağa varana kadar  bütün suçları işleyenlerin geliştirdikleri bir mantık mekanizması vardır. 

Bu mekanizma genelde "ama" ile başlar ve devamında gerçekte geçersiz olan bir veya birçok tez savunulur durur.
 Polis, pırlanta hırsızlığı yaparken yakalanan hırsıza  başını salllayarak  der sert bir şekilde :
" Niye yaptın ,oğlum?" der.
Hırsız pişkince ağzını yayarak  cevap verir. 
" Ekmek parası için yaptım ,abi."
Polis kendinden emin bir şekilde başını dik tutarak cebinden demir 1 TL çıkartır ve uzatır.
" Al oğlum sana ekmek parası." der.
Hırsız başını geriye atarak der ki.
" Ama abi, sen de hiç halden anlamıyorsun ya..."

Bu işler hep böyledir. Suç ,suçtur. Ahlaksızlık ve haksızlık her zaman her yerde herkes için suçtur , haksızlıktır ve ahlaksızlıktır. 

Suçlar için getirilen temel bahanelerden biri de  sözde " dava için"  yapıldığı şeklindedir. Buna günümüzde en bariz örnek Fetö Terör Örgütünün  zamanında insanlara attığı iftiralar ve haksızlıkla devlet kurumlarında kadrolaşmış olmasıdır.  ( Zaten kendisi için suç işlenmekte olan bir " dava"  baştan kendi , kendisini  yanlışlamakta; kendisinin yanlış ve geçersiz olduğunu ortaya koymaktadır.)


Yanlışın  bahanesi olmaz hiçbir vakit. Haksızlık ve yanlışlık her zaman her yerde ve herkes için suçtur ve haksızlıktır. 

Peygamber Efendimizin şu hadisi bu konuda ne güzel bir örnektir: "Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur: İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah'a yemin ederim ki Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim"

23 Temmuz 2017 Pazar

Sosyal Medya Ahlakı

Reel hayatta ahlaka ters düşen ne varsa sosyal medyada da aynı şekilde ahlaka aykırıdır. Bunu gözönünde tutarak şunları söyleyebiliriz.
1. Yemek yeme video ve fotoğrafları paylaşılmaz. Zira bu hem lüks gösterisidir hem de fakirlerin içlerini yaralamaktır.
2. Açık saçık fotoğraflar paylaşılmamalı. Reel hayatta nasıl ahlaka ters ise sosyal medyada da terstir.
3. Dedikodu ve iftira yapılmaz ve yayılmaz. Sosyal medya olunca yapılan dedikodu ve iftira  o vasfını kaybetmiş olmaz.
4.ishal olmuş gibi sürekli paylaşım yapılarak listedekilerin/takipçilerin ana sayfası lüzumsuz yere işgal edilmez.
5. Kişisel hesaplar sosyal medya üzerinden görülmeye çalışılıp bir veya birkaç kişiye hakaret için listedekilerin anasayfası gereksiz ve haksız yere doldurulmaz.
6. Kendisine  ait olmayan duygu ve düşünceler (paylaşımlar) kendisininmiş gibi paylaşılmaz.
7. Paylaşımlar ölçülüp tartılarak yapılır. Ağzına gelen herşeyi konuşanlar gibi önüne gelen herşey paylaşılmaz.


Verification: 299031c2375c79d4